11 Ağustos 2025, 19:43 tarihinde eklendi

Birleşin Ey Müslümanlar.

Birleşin Ey Müslümanlar.

Birleşin Ey Müslümanlar.

Gürsel Gürbüz

Bugün Ümmet-i Muhammed, tarihin belki de en derin parçalanma ve zillet dönemlerinden birini yaşamaktadır. Allah’ın bir tek ümmet olarak yarattığı, kardeşlik bağı ile birbirine kenetlediği Müslümanlar; siyasî ihtiraslar, mezhepçi taassuplar, dünyaya çakılma, aşağılık kompleksi, taklidçilik, ekonomik bağımlılıklar ve kültürel işgaller neticesinde parça parça edilmiştir.

Yerli ve yabancı kâfir güçler, askeri zorbalıklarını, ekonomik ambargolarını, siyasî müdahalelerini, medya ve sanat araçlarını kullanarak İslam coğrafyasında böl-yönet politikaları yürütmektedir. Bugün tiyatrodan sinemaya, müzikten sosyal medyaya, eğitim sistemlerinden ideolojik yayın organlarına kadar kitlesel iletişim araçları, imanî bağları koparmak, Müslümanları kendi öz değerlerinden uzaklaştırmak ve onları seküler ideolojik dinlere köleleştirmek amacıyla kullanılmaktadır.

وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِن بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ ۚ وَأُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ

“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.” (Âl-i İmrân 3:105)

Yöneticilerin çoğu, halkını Allah’ın hükmüne göre yönetmek yerine okyanus ötesi patronların emirlerini uygulayan, küfür sistemlerine bağlı figürlere dönüşmüştür. Müslüman halk, Kur’ân’ın “Allah’ın ipine sarılın” emrini terk edip, modern cahiliyenin iplerine sarılmış; kulların kullara köle olması gibi en büyük zillete düşmüştür. 

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا ۚ 

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılığa düşmeyin.  (Âl-i İmrân 3:103)

Bugün Filistin’den Keşmir’e, Doğu Türkistan’dan Yemen’e kadar bütün İslâm beldeleri işgal, zulüm, katliam ve ekonomik sömürü altındadır. Ümmetin bu hâli, Kur’ân’ın “tefrikaya düşmeyin” uyarısını ihlal etmenin bedelidir. Ve bu parçalanma, yalnızca silah zoruyla değil; kültür, medya, eğitim ve ekonomi yoluyla da devam etmektedir.

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ ۚ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ

“Muhammed Allah’ın Resûlü’dür. Onunla beraber olanlar, kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında ise merhametlidirler.” (el-Fetih 48:29)

مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ، مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ، تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى

“Müminlerin birbirlerini sevme, merhamet etme ve birbirlerine şefkatteki örneği, bir vücut gibidir. Vücudun bir organı rahatsız olunca, bütün vücut uykusuzluk ve ateşle onun acısını paylaşır.” (Buhârî ve Müslim rivayeti)

الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ، لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يُسْلِمُهُ، وَمَنْ كَانَ فِي حَاجَةِ أَخِيهِ، كَانَ اللَّهُ فِي حَاجَتِهِ

“Müslüman, müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu (düşmana) teslim etmez. Kim kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir.” (Buhârî ve Müslim rivayeti)

Osmanlı’nın Yıkılışı ve Ümmetin Çöküş Süreci

19 yüzyılın başında Osmanlı Devleti’nin yıkılışı, sadece bir devletin çöküşü değil; ümmetin siyasî, askerî ve kültürel bağımsızlığının kaybı anlamına geldi. Yüzyıllar boyunca İslam beldelerinin hamisi olan Osmanlı, hilafeti ve siyasi birliği koruyan son büyük güçtü. Ancak 19. yüzyılın sonlarından itibaren yöneticiler, Kur’ân’ın hükmünü ve Resûlullah’ın sünnetini bir kenara bırakıp batıcı ve seküler kanunlara yöneldiler; şeriatın yerine emperyalistlerin hukuk ve yönetim sistemlerini ithal ettiler.

İlimde, teknikte ve askeri alanda ilerlemenin yolu İslam’a uygun ilimle kalkınmak olduğu hâlde; onlar “bilimsel cehaleti” seçtiler. Yani ilmi üretmek yerine taklit ettiler, taklit ederken de iman ve ahlak temellerini feda ettiler. Eğitimde, hukukta, orduda ve idarede İslamî disiplin terk edilince; iman ile ilim, adalet ile güç arasındaki bağ koptu.

Sonuç olarak ümmet, hem içten zayıfladı hem de dış müdahalelere açık hale geldi. Bu zaafı fırsat bilen emperyalist güçler  İngiltere, Fransa, İtalya ve daha sonra ABD ve Sovyetler İslam topraklarını parçaladı, işgal etti, sömürdü. Bugün Filistin’den Irak’a, Libya’dan Yemen’e kadar süren felaketlerin kökü, bu dönemde atıldı. Öyle ki..

Sykes-Picot Anlaşması (1916) Osmanlı’nın son döneminde, hilafet otoritesinin zayıflaması ve İslam ülkelerinin parçalı hale gelmesi üzerine, İngiltere ve Fransa kendi aralarında Ortadoğu’yu paylaştı. Bu anlaşma ile İslam beldeleri cetvelle çizilen sınırlarla bölündü, yapay devletler kuruldu, halklar birbirine düşman hale getirildi. Eğer o dönemde Kur’ân’ın “ümmet birliği” emri esas alınsaydı, böyle bir masa başı parçalanma mümkün olmazdı.

Hilafetin Resmen Kaldırılması (1924) Osmanlı’nın fiilen sona ermesinden sonra, 3 Mart 1924’te hilafet kurumu tamamen kaldırıldı. Bu, İslam dünyasında merkezî bir otoritenin ve ümmetin sembolik birliğinin yok edilmesi anlamına geldi. Ardından Müslüman beldelerde laik ve seküler anayasalar kabul edildi; hukuk sistemleri Batı’dan ithal edildi; Kur’ân ve Sünnet hayatın merkezinden çıkarıldı. Bu boşluğu emperyalist güçler doldurdu, İslam coğrafyası sömürge valilerinin kontrolüne girdi.

وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا ۚ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ

“Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah ise bozguncuları sevmez.” (el-Mâide 5:64)

Bugün ümmet, yerli ve yabancı emperyalist, kapitalist ve işbirlikçi kâfirlerin ortak saldırısı altındadır. Onlar İslam beldelerinin yer altı ve yer üstü kaynaklarını gasp etmiş, savaşlar ve işgallerle ümmetin refahını yok etmiş, zenginlikleri sömürmüşlerdir. Sonuç; milyonlarca ölüm, onlarca işgal, yüzlerce katliam ve ölçüsüz zulüm olmuştur.

Bu kötülüklerin ortakları, modern çağın ve laik-demokratik uygarlığın en büyük ilkelliğini sergilemişlerdir: zulmü medeniyet diye pazarlayan, satılmışlığı ilerleme diye yutturan bir anlayış…

وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ

“Zulmedenlere meyletmeyin; yoksa size ateş dokunur. Allah’tan başka velileriniz yoktur; sonra size yardım edilmez.” (Hûd 11:113)

إِنَّ النَّاسَ إِذَا رَأَوُا الظَّالِمَ فَلَمْ يَأْخُذُوا عَلَى يَدَيْهِ أَوْشَكَ أَنْ يَعُمَّهُمُ اللَّهُ بِعِقَابٍ

“İnsanlar, zalimi görüp de onun elini tutmaz (zulmüne engel olmaz) ise, Allah’ın onları hep birlikte bir azap ile kuşatması yakındır.” (Tirmizî rivayeti)

Kurtuluş Recetesi: Nebevi Metod

Bugün ümmetin kurtuluş yolu, batıl ideolojilere yamanmakta değil; Peygamber ﷺ’in Mekke’de Allah’ın öğrettiği hareket metoduna sarılmaktır. Bu metot;

Küfrü, şirki, tağutları reddetmek,

İslam akidesi üzerine tavizsiz bir cemaat inşa etmek,

İlahi hükmün hâkim olduğu siyasi, sosyal, ekonomik ve ahlaki bir düzen kurmak üzerine kuruludur.

Peygamber ﷺ’in Mekke dönemi bize gösterdi ki, değişim kalplerden ve akideden başlar, sonra cemaatleşme ve ümmetleşme ile Allah’ın hükmünü hâkim kılan bir devlete dönüşür.

1. Tağutu reddetmeden iman olmaz

فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىٰ

“Kim tağutu inkâr edip Allah’a iman ederse, kopmayan sağlam kulpa tutunmuştur.” (Bakara 2:256)

2. Hüküm yalnız Allah’a aittir.

إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ

“Hüküm yalnız Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir.” (Yusuf 12:40)

3. Müminler kardeştir ve birlikte hareket eder

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ

“Müminler ancak kardeştir.” (Hucurât 49:10)

مَنْ أَحْدَثَ فِي أَمْرِنَا هَذَا مَا لَيْسَ مِنْهُ فَهُوَ رَدٌّ

“Kim bizim işimizde (dinimizde) ondan olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o reddedilmiştir.” (Buhârî ve Müslim rivayeti)

Bu hadis, Peygamber ﷺ’in metodunun dışındaki yollarla İslami düzen kurulamayacağını ortaya koyar.

Peygamber ﷺ’in Hayatından Örnekler

Mekke Dönemi: Peygamber ﷺ, Kureyş’in teklif ettiği iktidar, servet ve tavizleri reddetti. “Bir elime güneşi, diğer elime ayı verseniz, yine de davamdan vazgeçmem” diyerek tavizsiz duruş sergiledi.

Aşamalı İnşa: Önce bireylerin akidesini ıslah etti, Daru’l-Erkam’da eğitim verdi, sonra gizli ve açık davet ile cemaatleşti, Medine’ye hicretle birlikte ümmetleşerek devlet kurdu.

Bu metot, sadece Müslümanların değil, Hristiyan, Yahudi ve tüm insanlığın zulümden kurtuluşu için yegâne yoldur. Çünkü Allah’ın hükmü uygulandığında;

Zulüm ve sömürü ortadan kalkar,

Adalet, hak, hürriyet yerleşir,

Herkes dinini serbestçe yaşar.

Dolayısıyla kurtuluş reçetesi; tağutu reddetmek, tavizsiz İslami akide üzerine cemaatleşmek, ümmetleşmek ve Allah’ın hükmünü hâkim kılacak devleti kurmaktır.

Tarihden Örnekler;

1. Ebû Bekir (r.a.) Dönemi – Ridde Olayları

Rasûlullah ﷺ vefat ettikten sonra Arap Yarımadası’nda bazı kabileler İslâm’dan dönmeye, zekât vermeyi reddetmeye veya sahte peygamberlere uymaya başladı. Bu durum, ümmetin en kritik parçalanma anlarından biriydi. Ebû Bekir (r.a.), “Kim namaz ile zekât arasında ayrım yaparsa onunla savaşırım” diyerek, ümmetin birliğini korumak için sert bir duruş sergiledi. Sahabe arasında tereddüt edenler olsa da, onun bu kararlılığı sayesinde İslâm devleti tekrar toparlandı.

وَاللهِ لَأُقَاتِلَنَّ مَنْ فَرَّقَ بَيْنَ الصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ

Ebû Bekir (r.a.) dedi ki:“Allah’a yemin ederim ki, namaz ile zekâtı birbirinden ayıranlarla savaşacağım.” (Buhârî, Zekât, 1)

Bu olay, parçalanmanın sert müdahale ile önlenip ümmetin yeniden bir araya getirildiğinin tarihî örneğidir.

2. Selahaddin Eyyûbî Dönemi – Haçlılara Karşı Birleşme

Selahaddin Eyyûbî, 12. yüzyılda Müslüman dünyasının siyasi olarak parçalandığı bir dönemde ortaya çıktı. Mısır, Suriye, Irak ve Hicaz bölgeleri arasında siyasi çekişmeler, mezhep çatışmaları ve iç savaşlar vardı.

Selahaddin, önce içerideki parçalanmışlığı giderdi, yerel emirlikleri birleştirdi, tek bir İslâm ordusu oluşturdu. Ardından 1187’de Hıttin Savaşı’nda Haçlı ordusunu ağır bir yenilgiye uğratarak Kudüs’ü fethetti.

Selahaddin’in Yöntemi:

Önce Müslüman emirlikleri tek otorite altında toplamak

Haçlılar ile işbirliği yapan iç unsurları tasfiye etmek

İslâm kardeşliğini siyasette ön plana çıkarmak

Bu süreç, “ümmetin birliği”nin dış saldırılara karşı en büyük güç olduğunu gösterdi.

3. Moğollara Karşı Kutuz – Ayn Câlût Savaşı (1260)

13 yüzyılda Moğollar İslâm dünyasını kasıp kavurmuş, Bağdat’ı işgal etmiş, Abbâsî hilafetini fiilen sona erdirmişti.

Memlûk Sultanı Saîfeddîn Kutuz, içteki sorunları ikinci plana atarak ümmeti tek ordu altında topladı. Moğolların yenilmez olduğu düşüncesini kırmak için, Mısır ve Şam güçlerini birleştirdi.

1260 yılında Filistin’de Ayn Câlût Savaşı’nda Moğol ordusunu ağır yenilgiye uğrattı. Bu zafer, İslâm dünyasında Moğol ilerleyişini durduran ilk büyük askeri başarı oldu.

Bu olay, “ümmet birleştiğinde, en güçlü düşmanların bile durdurulabileceğini” kanıtladı.

Bu söz, ümmetin tekrar toparlanmasının, Rasûlullah ﷺ ve sahabenin yoluna dönmekten geçtiğini ifade eder.

Ümmetin Kurtuluşu;

Tarih, ümmetin ne zaman parçalandığını ve ne zaman yeniden dirildiğini apaçık gösterir. Rasûlullah ﷺ’in vefatından sonra Arap Yarımadası’nda fitne ateşi yükseldi. Ridde olaylarında bazı kabileler İslâm’dan döndü, zekâtı reddetti, sahte peygamberlerin peşine takıldı. O gün  Ebû Bekir (r.a.) tereddüt etmedi: “Vallahi namaz ile zekâtı ayıranlarla savaşacağım!” Bu kararlılık, ümmeti tekrar birleştirdi, parçalanmayı durdurdu.

Asırlar sonra, Haçlı istilası karşısında İslâm toprakları emirlikler arasında bölünmüş, kardeş kanı akıtılır olmuştu. Selahaddin Eyyûbî, bu zilleti kırmak için önce içerideki bölünmüşlüğü ortadan kaldırdı. İslâm’ın bayrağını tek ordu altında topladı ve Hıttin’de Haçlı ordusunu yere sererek Kudüs’ü tekrar özgür kıldı. Bu zafer, ümmetin birlik olduğunda nasıl yeniden ayağa kalkabileceğini gösterdi.

Daha sonra, Moğollar İslâm dünyasını kasıp kavurdu, Bağdat’ı yıktı, milyonları katletti. Herkes onların yenilmez olduğuna inanıyordu. Ancak Sultan Kutuz, ümmetin dağınık gücünü birleştirdi, Ayn Câlût’ta Moğolları durdurarak tarihin akışını değiştirdi. O gün, düşmanın büyüklüğünden değil, ümmetin dağınıklığından korkmamız gerektiği bir kez daha anlaşıldı.

Bütün bu örnekler, tek bir hakikati haykırır: Ümmet, ancak Allah’ın ipine topluca sarıldığında, Peygamber ﷺ’in yoluna döndüğünde dirilir. İmam Mâlik (rahimehullah) ne güzel söylemiştir:

لَنْ يُصْلِحَ آخِرَ هَذِهِ الأُمَّةِ إِلَّا مَا أَصْلَحَ أَوَّلَهَا

“Bu ümmetin sonunu, ancak ilkini ıslah eden şey ıslah eder.” (eş-Şâtıbî, el-İ‘tiṣâm, 1/64)Bugün ümmetin parçalanmasının sebebi, yollarını Kur’an’dan, Sünnet’ten ve sahabenin izinden ayırmasıdır. Kurtuluşun reçetesi yeni değildir, eskiden beri aynıdır: Tevhid akidesinde birleşmek, Allah’ın şeriatını hâkim kılmak ve ümmet bilinciyle hareket etmek.

Tarih bize gösterdi ki; Ebû Bekir’in kararlılığı, Selahaddin’in azmi, Kutuz’un cesareti bugün bizde olmadıkça, zafere giden kapılar kapalı kalacaktır. Ama bu ruh yeniden dirilirse, ümmet tekrar ayağa kalkar, zulmün zincirlerini kırar ve “Vahdetin sancağı” tekrar gökyüzüne yükselir.

Müslümanlar Birleşirse!

1. Ekonomik Güç ve Sosyal Adalet

وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ

“Ölçüyü adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın.”(Rahman, 55/9)

İslam’ın ekonomik düzeni, faizsiz ve sömürüsüz bir sistemi hedefler. Birleşmiş bir ümmet, tek bir ekonomik güç olduğunda; faiz, riba, haksız kazanç ve tekeller ortadan kalkar, fakirler ve miskinler korunur. Rasulullah ﷺ buyurdu:

“Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” (Müslim, İman 67)

2. Siyasi Güç ve İşgallerin Sonu

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا 

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve bölünmeyin.”(Ali İmran, 3/103)

Müslümanlar tek bir siyasi irade altında birleşirse, emperyalist işgaller, fitneler, iç savaşlar ve kardeş kavgası sona erer. Devlet, adaletle hükmeden bir mekanizma haline gelir.  Rasulullah ﷺ: “İmam bir kalkandır; onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” (Buhari, Müslim)

3. Sanat, Kültür ve Ahlakın Korunması 

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ

“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır.”(Tevbe, 9/71)

Birleşmiş bir ümmet; iffeti, nesli, aklı, malı ve dini korur. Sanat ve kültür, iffet ve tevhit ekseninde gelişir, toplumun onuru korunur. Rasulullah ﷺ:

“Sizden kim bir kötülük görürse eliyle düzeltsin; buna gücü yetmezse diliyle; buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu, imanın en zayıfıdır.” (Müslim, İman 78)

4. Hidayet ve Tevhid

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ

“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya, 21/107)

Ümmet birleşirse, yeryüzü hidayetle tanışır, yapay tanrılar ve ideolojik sistemler reddedilir, yalnızca Allah’a ibadet edilir. Rasulullah ﷺ:

“Benden önceki peygamberlerin örneği, güzel bir eve davet eden bir adam gibidir…” (Buhari, Müslim)

5. Zalim Sistemlerin Yok Oluşu

إِنَّ اللَّهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّىٰ يُغَيِّرُوا مَا بِأَنْفُسِهِمْ

“Bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.”(Ra’d, 13/11)

Müslümanlar birleştiğinde, emperyalist, kapitalist, laik ve ideolojik sistemler çöker; zalimler susturulur, mazlumlar izzet bulur.

Yani çözüm; Kur’ân, Sünnet ve Sahabe metoduna dönmektir. Mekke’de başlayan tevhit mücadelesi, bugün de kurtuluşun tek yoludur.

 

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *